19.01.2007

19.01.2007 Protokol


19.01.2007 tarihli toplanti protokolüdür.

Katilanlar:

Dogan, Mine - Isik - Bahar Selen, Derya, Meltem - Emrah Cimen, Ali - Arzu Coskun, Hasan, Elif K., Sermin, Dervis, Oktay, Gülfer, Hüseyin G., Hidir, Zafer S., Zafer T., Aynur, Besen, Fatos ve Burak.

Teklif ve Duyurular:

Bundan sonraki Branc larda yapilacaklar konusuldu. Daha önceden de konustugumuz web sayfasinin yapilmasi konusu tekrar gündeme geldi kesin bir sonuca varilamadi.

Gündem ve konular:

Nazim Hikmet, Hrant Dink, Orhan Pamuk.

Toplanti Mine ablamizin acilis konusmasiyla basladi.En son yaptigimiz Branc la ilgili konusmanin ardindan bundan sonra yapilacak Branc larla ilgili öneriler tartisildi.Daha sonra Robin Sharma nin bir kitabindan öfke ve siniri yenmekle ilgili bir bölüm okundu.

Toplantiya gündeme bomba gibi düsen Hrant Dink olayi agirligini koydu. Birtakim insanlik düsmanlarinca hunharca katledilen Agos Gazetesi sahibi , yazari Dink "Türklüge hakaret ?? " idaasiyla yargilanmis ve suclu bulunmustu. Ic barisin korunmasi yolundaki cabalariylada taninan Dink in ölmeden önce yayinlanan " Ruh halimin güvercin tedirginligi" adli yazisini asagida ilgilerinize sunuyorum. Yazinin tam metni toplanti sirasindada okundu.

Milliyet Sanat dergisinin Aralik 2006 daki sayisindan Tugrul Eryilmaz imzali "Neruda, Nazim Hikmet; Yasar Kemal ve Orhan Pamuk" yazi okundu.

Eryilmaz yazisinda 1970 de Üniversite egitimi icin gittigi Ingilterede Nobel ödüllü Silili sair Pablo Nerudanin siirlerini okuyan silili bir

genc kizi kiskanmasi, daha sonra Nazim in siirlerinin ingilizce okutuyup bu imrenmeyi kismen bastirmasi ve en sonunda Orhan Pamuk un Nobeli almasiyla beraber yasadigi duygularini anlatiyor.







15 Ocak tarihinin Nazim Hikmet in dogum tarihi olmasi sebebiyle, Türk - Alman dostluk dernegi, ARTE ve WDR tarfindan hazirlanan yaklasik yarim saatlik Nazim Hikmet Belgeselini hep beraber dvd olarak izledik.Tesekkürler Hüseyin Günbey. Nazimla ilgili konusuldu, siirlerinden bir kaci okundu.

Daha sonra Gecenin Sürprizi Zafer Tastan dan geldi. Yasaminin 24 senesi Istanbulda gecirmis olan Zafer, cocukluk ve genclik yillarindaki yasamini, özellikle ondan cok seyler ögrendigi ermeni asilli vatandasimiz Madam Alice ( insallah dogru yazmissimdir ismi) i ve onun en büyük sevgilileri olan kedilerini, akici ve yalin bir dille anlatiigi "Yasam Öyküsü" nden bir bölüm okudu.Belkide bu Edebiyat Grubumuzun üyelerininde artik birseyler üretmeye baslamasinin güzel bir örneydi.Ruhun sad olsun dostluk ve baris güvercini Hrant dink.

Zafer Simet dayisinin (özür... Ismini hatirlayamadim.) yayimlanan siir kitabindan bir siirini okudu.

Ayrica gectigimiz günlerde kaybettigimiz " Cagdaslik ve kültür savascisi" Lale OralogluSinema:Tiyatro Sanatçýsý Lale Oraloðlu Son Yolculuðuna Uðurlandý hakkindaki yazi yogun gündem nedeniyle okunamadi.Bir sonraki mailimde scannen ettigim bu yaziyi sizlere yollayacagim. Yine yogun gündem nedeniyle hazirladigim video görüntülü Orhan Pamuk un Stockolm de Nobel Ödülünü alirken yapmis oldugu konusmayi sunamadim.üzgünüm.

Sürc -i lisan ettiysem affola,

Sevgi ve Saygilar

Ali Coskun

Hrant Dink (19 Ocak 2007) AGOS Sayý: 564



Ruh halimin güvercin tedirginliði


Baþlangýcýnda, "Türklüðü aþaðýlamak" suçlamasýyla Þiþli Cumhuriyet Savcýlýðý’nca hakkýmda baþlatýlan soruþturmadan tedirginlik duymadým. Bu ilk deðildi. Benzer bir davaya zaten Urfa’dan aþinaydým. 2002 yýlýnda Urfa’da gerçekleþen bir konferansta yaptýðým konuþmada "Türk olmadýðýmý... Türkiyeli ve Ermeni olduðumu" söylediðim için "Türklüðü aþaðýlamak" suçlamasýyla üç yýldan beri yargýlanýyordum.
Duruþmalarýn gidiþatýndan dahi habersizdim. Hiç ilgilenmiyordum. Urfa’dan avukat arkadaþlar gýyabýmda yürütüyorlardý celseleri. Þiþli Savcýsý’na gidip ifade verdiðimde de hayli umursamazdým. Sonuçta yazdýðýma ve niyetime güveniyordum. Savcý, yazýmýn sadece birbaþýna hiç bir þey anlaþýlmayan o cümlesini deðil, yazýnýn bütününü deðerlendirdiðinde, benim "Türklüðü aþaðýlamak" gibi bir niyetimin bulunmadýðýný kolaylýkla anlayacaktý ve bu komedi de bitecekti. Soruþturma sonunda bir dava açýlmayacaðýna kesin gözüyle bakýyordum.

Kendimden emindim
Ama hayret iþte! Dava açýlmýþtý. Yine de iyimserliðimi kaybetmedim. O kadar ki, telefonla canlý olarak baðlandýðým bir televizyon programýnda, beni suçlayan avukat Kerinçsiz’e "Çok heveslenmemesini, bu davadan herhangi bir ceza yemeyeceðimi, eðer ceza alýrsam bu ülkeyi terk edeceðimi" dahi dile getirdim. Kendimden emindim, gerçekten yazýmda Türklüðü aþaðýlamak gibi bir niyetim ve kastým -hiç ama hiç- yoktu. Dizi yazýlarýmýn tamamýný okuyanlar bunu çok net olarak anlayacaklardý. Nitekim iþte, bilirkiþi olarak tayin edilen Ýstanbul Üniversitesi öðretim üyelerinden oluþan üç kiþilik heyetin mahkemeye sunmuþ olduðu rapor da bunun böyle olduðunu gösteriyordu. Endiþelenmem için bir sebep yoktu, davanýn þu ya da bu aþamasýnda muhakkak yanlýþtan dönülecekti.

"Ya sabýr" çeke çeke...
Ama dönülmedi. Savcý, bilirkiþi raporuna raðmen cezalandýrýlmamý istedi. Ardýndan da hakim altý ay mahkumiyetime karar verdi. Mahkumiyet haberini ilk duyduðumda, kendimi, dava süresi boyunca beslediðim ümitlerimin acý tazyiki altýnda buldum. Þaþkýndým... Kýrgýnlýðým ve isyaným had safhadaydý. "Bak þu karar bir çýksýn, bir beraat edeyim, siz o zaman bu konuþtuklarýnýza, yazdýklarýnýza nasýl piþman olacaksýnýz" diye dayanmýþtým günlerce, aylarca. Davanýn her celsesinde "Türkün kaný zehirlidir" dediðim dile getiriliyordu gazete haberlerinde, köþe yazýlarýnda, televizyon programlarýnda. Her seferinde "Türk düþmaný" olarak biraz daha meþhur ediliyordum. Adliye koridorlarýnda üzerime saldýrýyordu faþistler, ýrkçý küfürlerle. Pankartlarla hakaretler yaðdýrýyorlardý. Yüzlerceyi bulan ve aylardýr yaðan telefon, email, mektup tehditleri her seferinde biraz daha artýyordu. Tüm bunlara "Ya sabýr" çekip, beraat kararýný bekleyerek dayanýyordum. Karar açýklandýðýnda nasýl olsa gerçek ortaya çýkacak ve bu insanlar yaptýklarýndan utanacaklardý.

Tek silahým samimiyetim
Ama iþte karar çýkmýþtý ve tüm ümitlerim yýkýlmýþtý. Gayrý, bir insanýn olabileceði en sýkýntýlý konumdaydým. Hakim "Türk Milleti" adýna karar vermiþti ve benim "Türklüðü aþaðýladýðýmý" hukuken tescillemiþti. Her þeye dayanabilirdim ama buna dayanmam mümkün deðildi. Benim anlayýþýmla, bir insanýn birlikte yaþadýðý insanlarý etnik ya da dinsel herhangi bir farklýlýðý nedeniyle aþaðýlamasý ýrkçýlýktý ve bunun baðýþlanýr bir yaný olamazdý. Ýþte bu ruh haliyle, kapýmda hazýr bekleyen ve "Daha önce dile getirdiðim gibi ülkeyi terk edip etmeyeceðim"i teyit etmek isteyen basýn ve medyadan arkadaþlara þu açýklamada bulundum: "Avukatlarýma danýþacaðým. Yargýtay’da temyize baþvuracaðým ve gerekirse Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi’ne de gideceðim. Bu süreçlerden herhangi birinden aklanamazsam ülkemi terk edeceðim. Çünkü böylesi bir suçla mahkum olmuþ birinin benim kanaatimce aþaðýladýðý diðer yurttaþlarla birlikte yaþama hakký yoktur." Bu sözleri dile getirirken yine her zamanki gibi duygusaldým. Tek silahým samimiyetimdi.

Kara mizah
Ama gelin görün ki beni Türkiye insanýnýn gözünde yalnýzlaþtýrmaya ve açýk hedef haline getirmeye çalýþan derin güç, bu açýklamama da bir kulp buldu ve bu kez de yargýyý etkilemeye çalýþmaktan hakkýmda dava açtý. Üstelik bu açýklamayý tüm basýn ve medya vermiþti ama onlarýn gözüne batan ille de AGOS’takiydi. AGOS sorumlularý ve ben, bu kez de yargýyý etkilemekten yargýlanýr olduk. "Kara mizah" dedikleri bu olsa gerek. Ben sanýðým, bir sanýktan daha fazla kimin yargýyý etkileme hakký olabilir ki? Ama bakýn þu komikliðe ki sanýk bu kez de yargýyý etkilemeye çalýþmaktan yargýlanýyor.

"Türk Devleti adýna"
Ýtiraf etmeliyim ki Türkiye’deki "Adalet sistemi"ne ve "Hukuk" kavramýna olan güvenimi fazlasýyla yitirmiþ durumdaydým. Nasýl yitirmeyeyim? Bu savcýlar, bu hakimler üniversite okumuþ, hukuk fakültelerini bitirmiþ insanlar deðiller mi? Okuduklarýný anlayacak kapasitede olmalarý gerekmiyor mu? Ama gelin görün ki, bu ülkenin Yargý’sý bir çok devlet adamýnýn ve siyasetçinin de dile getirmekten çekinmediði gibi baðýmsýz deðil. Yargý yurttaþýn haklarýný deðil, Devlet’i koruyor. Yargý yurttaþýn yanýnda deðil, Devlet’in güdümünde. Nitekim þundan bütünüyle emindim ki, hakkýmda verilen kararda da her ne kadar "Türk Milleti adýna" deniyor olsa da, þu çok açýk ki "Türk Milleti adýna" deðil, "Türk Devleti adýna" verilmiþ bir karardý bu. Dolayýsýyla, avukatlarým Yargýtay’a baþvuracaklardý, ama bana haddimi bildirmeye karar vermiþ derin güçlerin orada da etkili olmayacaklarýnýn garantisi neydi? Hem sonra zaten, Yargýtay’dan hep doðru kararlar mý çýkýyordu? Azýnlýk Vakýflarý’nýn mülklerini elllerinden alan haksýz kararlara ayný Yargýtay imza atmamýþ mýydý?

Baþsavcýnýn çabasýna raðmen
Nitekim iþte baþvuruda bulunduk da ne oldu? Yargýtay Baþsavcýsý týpký bilirkiþi raporunda olduðu gibi suç unsuru bulunmadýðýný belirtti ve beraatimi istedi ama Yargýtay yine de beni suçlu buldu. Ben yazdýðýmdan ne kadar eminsem Yargýtay Baþsavcýsý da o kadar okuyup anladýðýndan emindi ki, karara da itiraz etti ve davayý Genel Kurul’a taþýdý. Ama, ne diyeyim ki, bana haddimi bildirmeye soyunmuþ olan ve muhtemelen de davamýn her kademesinde bilemeyeceðim yöntemlerle varlýðýný hissettiren o büyük güç, iþte yine perde arkasýndaydý. Nitekim Genel Kurul’da da oy çokluðuyla benim Türklüðü aþaðýladýðým ilan edildi.

Güvercin gibi
Þu çok açýk ki, beni yalnýzlaþtýrmak, zayýf ve savunmasýz kýlmak için çaba gösterenler, kendilerince muradlarýna erdiler. Daha þimdiden, topluma akýttýklarý kirli ve yanlýþ bilginin tesiriyle Hrant Dink’i artýk "Türklüðü aþaðýlayan" biri olarak gören ve sayýsý hiç de az olmayan önemli bir kesim oluþturdular. Bilgisayarýmýn güncesi ve hafýzasý bu kesimdeki yurttaþlar tarafýndan gönderilen öfke ve tehdit dolu satýrlarla yüklü. (Bu mektuplardan birinin Bursa’dan postalandýðýný ve yakýn tehlike arzetmesi açýsýndan da hayli kaygý verici bulduðumu ve tehdit mektubunu Þiþli Savcýlýðý’na teslim etmeme raðmen bugüne deðin herhangi bir sonuç alamadýðýmý yeri gelmiþken not düþeyim.) Bu tehditler ne kadar gerçek, ne kadar gerçek dýþý? Doðrusu bunu bilmem elbette mümkün deðil. Benim için asýl tehdit ve asýl dayanýlmaz olan, kendi kendime yaþadýðým psikolojik iþkence. "Bu insanlar þimdi benim hakkýmda ne düþünüyor?" sorusu asýl beynimi kemiren. Ne yazýk ki artýk eskisinden daha fazla tanýnýyorum ve insanlarýn "A bak, bu o Ermeni deðil mi?" diye bakýþ fýrlattýðýný daha fazla hissediyorum. Ve refleks olarak da baþlýyorum kendi kendime iþkenceye. Bu iþkencenin bir yaný merak, bir yaný tedirginlik. Bir yaný dikkat, bir yaný ürkeklik. Týpký bir güvercin gibiyim... Onun kadar saðýma soluma, önüme arkama göz takmýþ durumdayým. Baþým onunki kadar hareketli... Ve anýnda dönecek denli de süratli.

Ýþte size bedel
Ne diyordu Dýþiþleri Bakaný Abdullah Gül? Ne diyordu Adalet Bakaný Cemil Çiçek? "Caným, 301’in bu kadar da abartýlacak bir yaný yok. Mahkum olmuþ hapse girmiþ biri var mý?" Sanki bedel ödemek sadece hapse girmekmiþ gibi... Ýþte size bedel... Ýþte size bedel... Ýnsaný güvercin ürkekliðine hapsetmenin nasýl bir bedel olduðunu bilir misiniz siz ey Bakanlar..? Bilir misiniz..? Siz, hiç mi güvercin izlemezsiniz?

"Ölüm-Kalým" dedikleri
Kolay bir süreç deðil yaþadýklarým... Ve ailece yaþadýklarýmýz. Ciddi ciddi, ülkeyi terk edip uzaklaþmayý düþündüðüm anlar dahi oldu. Özellikle de tehditler yakýnlarýma bulaþtýðýnda... O noktada hep çaresiz kaldým. "Ölüm-Kalým" dedikleri bu olsa gerek. Kendi irademin direniþçisi olabilirdim ama herhangi bir yakýnýmýn yaþamýný tehlike altýna atmaya hakkým yoktu. Kendi kahramaným olabilirdim, ama býrakýn yakýnýmý, herhangi bir baþkasýný tehlikeye atarak, yiðitlik yapmak hakkýna sahip olamazdým. Ýþte böylesi çaresiz zamanlarýmda, ailemi, çocuklarýmý toplayýp, onlara sýðýndým ve en büyük desteði de onlardan aldým. Bana güveniyorlardý. Ben nerede olursam onlar da orada olacaktý. "Gidelim" dersem geleceklerdi, "Kalalým" dersem kalacaklardý.

Kalmak ve direnmek
Ýyi de, gidersek nereye gidecektik? Ermenistan’a mý? Peki, benim gibi haksýzlýklara dayanamayan biri oradaki haksýzlýklara ne kadar katlanacaktý? Orada baþým daha büyük belalara girmeyecek miydi? Avrupa ülkelerine gidip yaþamak ise hiç harcým deðildi. Þunun þurasýnda üç gün Batý’ya gitsem, dördüncü gün "Artýk bitse de dönsem" diye sýkýntýdan kývranan ve ülkesini özleyen biriyim, oralarda ne yapardým? Rahat bana batardý! "Kaynayan cehennemler"i býrakýp, "Hazýr cennetler"e kaçmak herþeyden önce benim yapýma uygun deðildi. Biz yaþadýðý cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardandýk. Türkiye’de kalýp yaþamak, hem bizim gerçek arzumuz, hem de Türkiye’de demokrasi mücadelesi veren, bize destek çýkan, binlerce tanýdýk tanýmadýk dostumuza olan saygýmýzýn gereðiydi. Kalacaktýk ve direnecektik. Bir gün gitmek mecburiyetinde kalýrsak ama... Týpký 1915‘teki gibi çýkacaktýk yola... Atalarýmýz gibi... Nereye gideceðimizi bilmeden... Yürüyerek yürüdükleri yollardan... Duyarak çileyi, yaþayarak ýzdýrabý... Öylesi bir serzeniþle iþte, terk edecektik yurdumuzu. Ve gidecektik yüreðimizin deðil, ama ayaklarýmýzýn götürdüðü yere... Her neresiyse.

Ürkek ve özgür
Dilerim böylesi bir terk ediþi hiç ama hiç yaþamak mecburiyetinde kalmayýz. Yaþamamak için fazlasýyla umudumuz, fazlasýyla da nedenimiz var zaten. Þimdi artýk Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi’ne baþvuruyorum. Bu dava kaç yýl sürer, bilemem. Bildiðim ve beni bir miktar rahatlatan gerçek þu ki, hiç olmazsa dava bitene kadar Türkiye’de yaþamaya devam edeceðim. Mahkemeden lehime bir karar çýkarsa kuþkusuz çok daha sevineceðim ve bu da demektir ki artýk ülkemi hiç terk etmek zorunda kalmayacaðým. Muhtemelen 2007 benim açýmdan daha da zor bir yýl olacak. Yargýlanmalar sürecek, yeniler baþlayacak. Kimbilir daha ne gibi haksýzlýklarla karþý karþýya kalacaðým? Ama tüm bunlar olurken þu gerçeði de tek güvencem sayacaðým. Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliði içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalýklarýnda dahi yaþamlarýný sürdürürler. Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.

0 yorum:

About This Blog

About This Blog

  © Blogger template 'Contemplation' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP